17 Ocak Çarşamba gününü 18 Ocak Perşembe gününe bağlayan gece ülke tarihimiz için büyük bir milat olacak, zira bilindiği gibi Türkiye’nin ilk uzay insanı gece saat 01.00 sıralarında uzaya fırlatılacak olan Dragon kapsülünde uzay yolculuğuna başlayacak.
Cumhuriyetin kuruluşunun yüzüncü yılı için 10 yıllık uzay programının ilan edildiği 8 Şubat 2021 akşamında, bu programın ilk ve en önemli görevinin Ay’a sert temas edecek bir uzay aracı geliştirmek olduğu açıklanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ay’a sert temas ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştı:
” lk aşamada, 2023 yılı sonunda yakın Dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz kendi milli ve özgün hibrit roketimizle Ay'a ulaşarak sert iniş gerçekleştireceğiz. Uzay aracımızı yakın yörüngeye çıkaracak ilk fırlatmayı uluslararası iş birliği ile hayata geçireceğiz. Bu görevi tamamladığımızda hem Ay'a ulaşmayı başaran ülkelerden biri olacağız hem de ikinci aşama Ay misyonu için gerekli bilgileri toplamış olacağız. 2028'de hayata geçirmeyi planladığımız ikinci aşamada ise aracımızı yakın yörüngeye çıkaracak ilk fırlatmayı bu kez kendi milli roketlerimizle yapmayı hedefliyoruz. Ay'a yumuşak iniş gerçekleştireceğimiz bu aşamayı da tamamladığımızda Ay'da bilimsel faaliyetler yapabilen sayılı ülkelerden biri konumuna geleceğiz. Böylece, medeniyet coğrafyamızın da sembolü olan hilali, al bayrağımızla Ay'a göndermenin gururunu milletimize yaşatacağız. Hazırlıklarına başladığımız Ay Programı, fırlatma, roket ve kontrol teknolojilerindeki atılımlarımız için bir kaldıraç görevi görecektir.”
Şubat 2021’de aslında önümüzdeki Çarşamba gecesi 10 yıllık uzay programının ilk görevi olarak icra edilecek olan “uzaya bir Türk vatandaşını göndermek” ise, sonuncu misyon olarak sıralamaya girmişti. Cumhurbaşkanı, bu görev ile ilgili şu şekilde konuşmuştu:
“Uzay Programı'ndaki onuncu ve son hedefimiz bir Türk vatandaşını uzaya göndermektir. Uzaya bir vatandaşımızı göndermeyi, turistik gezi olarak değil, gelecek nesillere yol gösterecek bir bilim misyonu olarak tasarlıyoruz.”
Programın son basamağının ilk basamağa gelme nedeni ile ilgili genel sebepleri şöyle sıralamak mümkün olabilir: Ortaya çıkan ve büyük yıkımlara sebep olan Coronavirüs salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı ile İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım ve zalimliklerle beraber, ekonomi ve finans hatta genel ve yerel seçimler bile gösterilebilir. Zira bu hadiseler, ABD’nin Ay’a kalıcı dönüş programı olan ve 2024 yılında gerçekleştirilmesi planlanan Artemis 3 misyonunu 2026’ya erteletti. Program sıralamasının değişmesinin özel nedeni ise, uzaya bir Türk vatandaşını götürecek olan ABD’li Axiom şirketinin bu konudaki çizmiş olduğu yol. Elbette, bu 10 yıllık uzay programındaki sayılan maddelerin bir öncelik sonralık ilişkisi içinde olmadığı, sadece madde başlığı ya da yapılacaklar listesi olarak sayıldığı da düşünülebilir. Her ne olursa olsun, normal şartlar altında fırlatmaya saatlerin kaldığı şu anlarda, bu satırları yazarken, gerçekten heyecanı iliklerimize kadar yaşıyoruz.
Kurulduğu 2018 yılından bu yana uzaya bir Türk vatandaşını göndermekle en sükseli işi yapacak olan Türkiye Uzay Ajansı seçmelere yaklaşık 1 yıl önce başlamıştı, kısa sürede bir asil ve bir yedek adayı belirlediler. Seçmelere katılan çok değerli isimler vardı, bu arada söylemeden geçemeyeceğim, içlerinde değerli bir dostum da bulunuyordu, lakin Alper bey ile Tuva Cihangir beyin seçilmesiyle tabi ki kendisi de ülke tarihinde önemli gördüğü bir yere gelemedi. Ben uzay ve astronomi alanındaki çalışmalarını yıllardır takip ediyorum, eminim o ve onun gibi daha niceleri ilerleyen yıllarda çok daha üstün hizmetler edeceklerdir. Neticede şu an artık uzaya giden ilk Türk vatandaşı olma görevini Alper bey üstlenecek, büyük ihtimalle ikincisini de Tuva Cihangir bey elde edecek.
10 yıllık uzay programının açıklandığı günden bugüne kafamı meşgul eden asıl soru ise şu: Biz bu yolun devamını getirebilir miyiz?
Suriyeli astronot Muhammed Ahmed Faris’i birçoğunuz duymuştur. Muhammed Ahmed Faris, Suriyeli bir mülteci olarak 2012 yılında Esed’den kaçarak Türkiye’ye sığındı ve hala Türkiye’de yaşıyor. Esed öncesi dönemde uzaya çıkarak ilk kez bir Suriyeli, “Astronot” ünvanını elde etti. Döndüğünde halk kahramanı ilan edildi. Rusya’dan yıldızlar ile buluşan Faris, Sovyetler Birliği Kahramanı ünvanını aldı. Suriye’de adı; havalimanlarına, okullara, yollara, parklara verildi. Uzayda, Uluslararası Uzay İstasyonunda geçirdiği 7 gün, 23 saat, 5 dakika Suriye’de ders kitaplarında öğretildi. Kendisi bir hayli varlıklı ve korumaları ile gezen, gerçek bilginin peşinde olan bir bilim adamıydı. 2012’de Esed rejimine başkaldırınca, hükümet suikast düzenledi ve ailesi ile birlikte Türkiye’ye sığındı. Şu anda özel bir kolejde muhtelif alanlarda dersler veriyor. Peki, bir ülke uzaya kendi vatandaşını gönderecek kadar ileri bir medeniyete ulaşabilmişse, yıllar sonra aynı ülke neden ve nasıl iç karışıklıklar, savaşlar, emperyalist güçlerin işgalleri, vatandaşlarına sahip çıkamama, açlıklar, ölümler, hastalıklar, ekonomik çöküş ve yok oluşla karşı karşıya geliyor? Bir uzay medeniyeti olabilmek ve tarihi önem atfedebilmek için sadece bütçenin bir kısmını ayırmak ve uzaya insan göndermek yeterli mi?
Elbette, ülkemizle Suriye’yi asla bir arada görmüyorum; ülkemiz zengin bir astronomi ve bilim tarihine sahip, ayrıca bilim adamlarımız binlerce yıldır fizik, astronomi ve matematik çalışıyor, biz kendi uydularımızı da artık imal edebiliyoruz, hatta bu uyduları da yakın zamanda yine kendi ülkemizin ürettiği roketlerle inşallah uzayla buluşturacağız.
Ancak, burada önemle vurgulanması gereken nokta, bilime gereken önemin verilmesi ve bilimsel çalışmaların süreklilik arzetmesidir. Şu an itibariyle uzaya giden ve astronot ünvanını bir şekilde elde eden 600’ün üzerinde insan kayıtlara geçti. Bir şekilde elde eden diyorum çünkü uzay sınırının tam bir karşılığı bulunmuyor, bu nedenle 86 kilometre yüksekliğe çıkan Virgin Galactic’in içerisindeki yolcular da 5-10 dakika arasında bu yükseklikte kalarak astronot sayıldı. Buna karşılık uzayda 1 yıldan fazla kalan ve 400 kilometre irtifada uluslararası uzay istasyonunda bilimsel çalışmalar yapan Frank Rubio’ya da astronot deniliyor. Özellikle uluslararası uzay istasyonunun işbirliği ortakları olan ülkeler yani Avrupa Uzay Ajansından Almanya, Fransa, Belçika, İsveç, İtalya ile Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Japonya, uzay çalışmalarında yıllardır çaba sarfediyor ve hem tümü kendi astronotlarını uzaya gönderdi, hem de birçoğu kendi roketini de imal ederek uzaya ulaştı. Burada, sıradan bir uzay yolcusundan nitelikli bir astronotu öncelikle ayırmak gerekiyor, sonra ülkenin durumunu, bilim adamlarının sayısını ve bilimsel çalışmaların niteliğini ve sürekliliğini de sorgulamak lazım. Tabi bir de ülkenin uzay çalışmalarına ayırdığı bütçenin sorgulanması da şart.
Türkiye, her ne kadar 1980’lerden itibaren uydu çalışmaları yapan bir ülke olsa da, asıl atılımını 2018 yılından sonra göstermeye çalışan bir ülke, 2023 yılı Türkiye Uzay Ajansı bütçesinin yaklaşık 1 milyon 618 bin tl olduğunu resmi kaynaklardan bulabilirsiniz. Bununla beraber, sadece bu tutar bütçenin tamamı da değil, her bir program için Bakanlıktan ayrıca bütçe kaynağı ayrılıyor. Bu açıdan, uzay çalışmalarının hızlanarak arttığını söylemek mümkün. Ancak en büyük eksiklik ise bir uzay mevzuatının olmayışı, bunu farklı zamanlarda ve yerlerde zaten sıklıkla dile getiriyoruz. Uzayla ilgili tüm çalışmaları bir araya getirecek düzenleyici yasalar şart, UzayA Hukuk ve Bilim Derneği olarak taslak çalışmasını hazırladığımız mevzuatı dernek sayfamızda bulabilirsiniz. Tüm gelişmiş uzay ülkelerine baktığımızda ulusal uzay mevzuatlarının mevcut olduğunu ve güncellendiğini görüyoruz. Uzay Hukuku bu alanın olmazsa olmazı ve en başta gelen konusu, şu ana kadar sürekli ihmal edildiğine şahit olduk, artık nitelikli bir ulusal uzay mevzuatının oluşturulması ve uzay hukuku çalışılması gerekiyor.
Sonuç olarak, bir Suriye olmamak için, tek seferlik heyecanlarda boğulmamak ve kaybolmamak için, saatler kalan uzay fırlatmasının tadını çıkarmakla kalmayalım, bir taraftan da uzaya ve uzay çalışmalarına gereken önemi vermeye devam edelim. Şimdiden Alper Gezeravcıya üstün başarı dileklerimizle…